ÜZÜM OTEL

ÜZÜM OTEL
ÜZÜM BAHÇE

10 Mart 2012 Cumartesi

Barbunya Pilaki Tarifi


Malzemeler

  • 1 kg barbunya
  • 4 adet domates
  • 2 adet kuru soğan
  • 1 çay bardağı zeytinyağı
  • 2 adet havuç
  • 2,3 adet acı sivri biber
  • Sarımsak
  • 750 ml kaynamış su
  • Tuz
  • Hazırlanışı
    Domates, sarımsak, soğan ve havuçları soyup yıkayın. Domatesleri ve soğanları yemeklik, havuçları ve sarımsakları ise enine daireler oluşturacak şekilde ince ince doğrayın. Zeytinyağını tencereye alın, soğanları ve havuçları ekleyerek orta ateşte pembeleşene kadar kavurun. Soğanlar pembeleşince salça ve domatesleri ekleyin ve 2–3 dakika karıştırarak eritin. Barbunyaları ekleyek birkaç dakika karıştırın. Sıcak suyu ilave edin, kısık ateşte barbunyalar yumuşayana kadar pişirin. Maydanozları bol suda yıkayın, ince ince kıyın.Yemeğinizi servis tabağına alın üzerine maydonozları ekleyin. Ilık ya da soğuk servis yapın.

    Rakı nasıl içilmeli?

    Bence rakı klasik ince yuvarlak uzun düz rakı bardağında içilmeli. Şimdiki artistik eğri büğrü bardaklarda değil. Bardağa rakı koyarken dudak payı çıktıktan sonra kalan miktarın yarısı kadarına önce rakı sonra buz gibi su konmalı ki aromanın tadı tam olarak alınabilsin. Sek rakı üzerine buz konuldu mu zaten masadan kalkarım ama ben rakı ve su konduktan sonra üzerine buz konulmasına da karşıyım. Nedenine gelince rakı ve su hassas bir dengedir. Buz konulduğunda bir süre sonra buz eriyeceği için denge bozulur, ilk yudum ve son yudumun tadı aynı olmaz. Acı ve ekşiyle birlikte rakı içilmemelidir. Çünkü hem acı hem de ekşiden sonra dil tadı düzgün şekilde alamaz. Rakı sek içilir, çerezle içilir, soğuk sıcak mezelerle içilir, kırmızı etle içilir, beyaz etle içilir. Dünya'da böyle bir içki daha yoktur. (Komşunun taklitlerini dikkate almıyorum). Rakı dostlarla içilir. Keyifle içilir.

    Rakı haricen tentürdiyot, dahilen antibiyotiktir. Dozunu bilmek gerekir. Rakı biter muhabbet biter, muhabbet biter rakı biter. Hepinize bol keyifli rakı sofraları dilerim.

    Bence rakı klasik ince yuvarlak uzun düz rakı bardağında içilmeli. Şimdiki artistik eğri büğrü bardaklarda değil. Bardağa rakı koyarken dudak payı çıktıktan sonra kalan miktarın yarısı kadarına önce rakı sonra buz gibi su konmalı ki aromanın tadı tam olarak alınabilsin.

    Rakı sofrası terimleri ....

    Akü doldurmak: İçki içmek.

    Altlık: Rakı sofrasında girizgâh olarak verilen meyve, çerez.

    Amberiye: Eski dönemde ayyaşlar arasında rakıya verilen ad.

    Ara kahvesi: Rakıya ara verilip içilen kahve.

    Arak resmi: Osmanlı'da rakı satışlarından alınan vergi.

    Arif : Rakı mezesinde terbiyesiyle herkesten saygı gören.

    Atmak: Bir tek içki içmek.

    Araknuş: Rakıcı.

    Aş: Meze.

    Bitirimhane: Meyhane.

    Bâdenuş: İçkici.

    Bekri: İçki düşkünü.

    Bezm-i âlem: Eğlence meclisi.

    Cura: Rakının son yudumu.

    Çekizlemek: İçki içmek.

    Fırt: Yudum.

    Gagayı ıslatmak: İçmek.

    Günah: Eğlence yerlerinde ödenen hesap tutarı.

    Hımdım: İçkili alem.

    İbrik-i mey: Rakı ibriği.

    İşarethane: Meyhane.

    Lodos yemiş: İçkiyi fazla kaçırmış kimse.

    Matizci: Sarhoşları dolandıran hırsız.

    Mazot: İçki.

    Mideyi ateşlemek: Alkol almak.

    Narkoza girmek: İçki içerek sızmak.

    Okkalık: Her akşam bir okka rakı içen.

    Pangodoz: Ayyaş.

    Paşa: Kıvamında sarhoş.

    Piyijlenmek: Rakı içmek.

    Rakıntı: Rakı içme.

    Rindan masası: Rintlerin içki meclisi, rakı sofrası.

    Seftelemek: İçkiyi kana kana içmek.

    Sızırım yeri: Meyhane.

    Sazaki: Sızıp kalma.

    Sulu iftar: Ramazan'da orucu içki sofrasında açmak.

    Tabanca: İçki şişesi.

    Terakki etmek: Nurullah Ataç'ın rakı içmek yerine kullandığı söz.

    Ustura: Alkol derecesi yüksek içki.

    Uydurmak: Gizlice içki içmek.

    Yapındırmak: İçki içmek.

    Yaralı kalmak: Yeterince içki içmemiş olmak.

    Yatak: İçki, bira bardağı.

    Yolluk: Son rakı.

    Yuvarlamak: Tek rakıyı bir yudumda içmek.

    Züğürt yaylası: Yoksul ayyaşların toplanma yeri

    4 Mart 2012 Pazar

    bozcaada da kalktığımda terasın kapısını açtığımda süper bir deniz ve gökyüzü ile karşılaştım....derin bir nefes aldım ve işte bu denize girmek istiyorum diye hemen kardeşimi uyandırdım...kaldığımız bozcaada otelde sadece kahvaltı veriyorlardı, ama zaten akşam yemeği güzel yenmeliydi bence...
    Kahvaltıya indiğimizde,bozcaada otelin harika küçük bahçesinde çaylarımızı yudumlarken ki ve kuş sesleri arasında yapılan kahvaltının tadını sanıyorum hiçbir şeye değişmem....kahvaltıdan sonra denize nasıl gideceğiz diye düşünürken, otel sahipleri bize eğer arabanız varsa 2-3 koy var ya da yoksa dolmuşlar sizi götürüyorlar dediler...aslında yürüyemezmiyiz diye sorduğumuzda ise kiralayabilirsiniz dediler...herhalde hayattaki en büyük biri bisiklete binemeyişimdir...dolayısı ile araba ile koylardan birine gittik, ve yolda yapılan müstakil evlerin sadece taş evlerden oluştuğunu gördük (daha sonradan öğrendik ki Bozcaada olduğu için yapılaşmaya izin verilmiyormuş ve sadece de adanın yapısına uygun olması içinde taş ev olması gerekiyormuş, umarım sonradan bozulmaz...) gideceğimiz koya yaklaştığımızda üzüm bağları dikkatimi çekti, meğerse şarapcılıkta Bozcaada'da yıllardır yapılıyormuş..


    bozcaada koya geldiğimizde denizin mavisi ve kumsal harikaydı...koyları özel işletmeler almış ama bence başarılılar(zaten çoğunu da İstanbullular işletiyor)....elbetde o işletmeye bağlı olmayabilirsiniz de... denize girince birden buz gibi bir denizle karşılaştım, hava 30-35 derece olmasına rağmen buz gibi bir denize elbetde girince alışıyorsunuz ve bizim girdiğimiz koy, diğer koylara göre daha açık olduğu için soğuktu, genelde küçük çocukları olan aileler diğer koyları tercih ediyorlardı....sabahtan akşama kadar orda kaldık ve tam akşam çıkarken yalnız şezlongları çekmek istedim....akşam otele geldik ve akşam yemeği için acaba nereye gitsek diye düşünürken dışarıda karar veririz dedik....bozcaada pansiyon


    bozcaada da oluruzda, balık ve şarapsız bu adadan gidilirmi dedik gülerek ve hemen ev yemekleri yapan bir yere gittik, o akşam orada harika müzikler eşliğinde balık, şarap ve sohbetlerle akşamımızı bitirdik...otele döndüğümüzde terasa çıktığımda gökyüzünde o kadar çok yıldız vardıki, karanlıkda oturup yıldızları seyrettim acaba kayan bir yıldız görebilecek miyim diye ama göremedim tabiki

    Batıklar...

    Ayvalık’tan daha kuzeye, Çanakkale nın girişinde çok önemli bir konumda bulunan Bozcaada’ya ulaştığımızda ise, başka bir sürpriz bizi bekliyordu. Karşımızda eski bir süngerci, Kerim Kılavuz vardı. Türkiye’de bugüne kadar kazısı yapılan batıkların tamamının süngerciler rehberliğinde bulunduğu düşünülürse, alacağımız bilgilerin önemi daha artıyordu. Bozcaada yakınında, kuzeydoğudaki sığlıkta bir kiremit batığı ile karşılaşılınca, bu yeni dostun önemi açıkça belli olmuştu. Soğuk yüzey akıntılarının çok güçlü olduğu bölgedeki bu batık, 2-4 metre derinliğinde uzun bir hat boyunca uzanan bir kiremit yığınından oluşuyordu. Tamamı yıllar içinde birbirine kaynamış yığında; düz, oluklu ve üçgen pahlı yüzlerce çatı kiremidi bulunuyordu. Güçlü akıntı ve fırtına nedeniyle sığlığa çarparak batan bir Bizans gemisine ait olduğunu düşündüğümüz kalıntıların bulunduğu alandan ayrılarak, güneye doğru bölgenin ikinci batığına yöneldik.
    bozcaada da Araştırma gemisi Piri Reis’i adanın güneydoğusundaki küçük bir koyun önünde demirledikten sonra yaptığımız dalışta, koyun içinde yaklaşık 3-5 metre derinlikte bu defa binlerce parçadan oluşan tabaklarla karşılaştık. Değişik ölçülerdeki tabakların yanı sıra, irili ufaklı kâseler ile pipo parçaları da etrafa saçılmış durumdaydı. Deniz tabanında kırık tabak parçalarının yanı sıra, bir bölümü kumun altında kalmış, kümeler halinde çok sayıda tabak görülebiliyordu.bozcaada da Genellikle aynı renklerden oluşan tabaklarda yine aynı tür süslemeler bulunuyordu. 18-19. yüzyıl Osmanlı dönemine ait bir gemide kargo olarak taşındığını düşündüğümüz tabaklar, geminin kıyıya yakın sığ bir yerde batmış olması nedeniyle, zaman içinde fazlasıyla tahrip olmuştu.bozcaada

    Bozcaada Tarihi

    XVI. yüzyılın sonlarında bozcaada nın nüfus durumu hakkında bilgi mevcuttur. 3.Mehmet devrine ait bir tapu defterine göre Bozcaada padişah hasları arasında olup ada da beş küçük mahalle halinde 242 Hıristiyan hanesi oturmakta idi; müstahfız olarak 37 nefer olup ayrıca 18 Müslüman hanesi mevcuttur; müstahfızlarında aileleri ile birlikte olduğu muhakkaktır. Kanuni devrine ait bir diğer tapu-tahrir defterinde bu sayının daha düşük olduğu görülmektedir; buna göre adada 63 Hıristiyan, 18 Müslüman hanesi vardı.1646'da adadaki muhafızlar 73 neferden ibaretti.1676'da Kalede 40 topçu, 20 Cebeci vardı.Kale dizdarları bu neferlerden boşalan kadroları ehil kimseleri tayin ettirmek suretiyle tamamlarlardı.

    Girit savaşları dolayısıyla Venedik ile yapılan mücadele Osmanlı donanmasının başarısızlığı sebebiyle Çanakkale boğazı civarına sıçramıştı. bozcaada muhafızı Vezir Abaza Ahmet Paşa'nın asker hususunda tedbirsiz ve basiretsiz davranması bu müstahkem kalenin ve bozcaadanın muhasarasının daha dokuzuncu gününde 13 Temmuz 1656 (20 Ramazan 1066) da Venedik eline geçmesine sebep oldu. Fakat Venedikliler bir yıl bile muhafaza edemediler. Köprülü Mehmet Paşa'nın sadarete getirilmesiyle birlikte Osmanlı Devleti Bozcaada'nın geri alınması için derhal harekete geçti. Kurt Paşa emrinde 5000 muharip 25 Ağustos 1657'de adanın Değirmendere arkasındaki Kemer-deresi mevkiinde karaya çıkarıldı.; Gözcü tepesi (Göztepe) üzerinde metrisler açıldıktan sonra, 28 Ağustosta adanın güneyinde Tekfur bahçesi mevkiinde kaleden üzerlerine gelen büyük bir müfrezeyi mâğlup edip 500 kişi kılıçtan geçirilip 200 kişide esir alınmıştı; Köprülü askeri teşvik sadedinde yardımdan hâlî kalmayarak iki top ve 500 askeri bozcaada daki Osmanlı askerini takviye için gönderdi. Nihayet adadaki Venedikliler muhasaranın altıncı gününde kale duvarlarını lâğım ile atıp, 36 veya 47 topu birkaç gün faaliyetten alıkoyacak şekilde çiviledikten sonra bozcaada halkını erzak ve mallarını alarak 30 Ağustos 1657 gemiler binip adayı terk ettiler. Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Köprülü Mehmet Paşa Bozcaada'ya gelerek kalenin yıkılmış, harap edilmiş yerlerinin tamiri edilmesi için bizzat emir verdi ayrıca kasabada gerekli tamir ve imar yaptırdığı gibi ibadet yerlerini de tamir ettirdi; kendi parasıyla hayli imar ve hayır eserleri vücuda getirdi ki çağdaş kaynaklarda zikredilmemesine rağmen adı ile anılan câmii bu arada yaptırmıştır. Bozcaada 5 Temmuz 1697'de Kaptan-ı Derya Mezemorta Hüseyin Paşa'nın Venedik amirali A.Molino idaresindeki Venedik donanmasına karşı kazanılan bir Türk deniz zaferine şahit olmuştur ki tarihte ismi Bozcaada deniz savaşı diye anılır. . Bu mücadele de Kaptan-ı Derya Hüseyin paşa donanmasını Venedik ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Bu mücadelelerden sonra adada 1911-1912 yılına kadar önemli bir mücadele meydana gelmemiştir.XVI. yüzyılın sonlarında adanın nüfus durumu hakkında bilgi mevcuttur. III. Mehmet devrine ait bir tapu defterine göre Bozcaada padişah hasları arasında olup ada da beş küçük mahalle halinde.....

    26 Şubat 2012 Pazar

    84. Oscar ödülleri sahiplerini buldu. Yılın ödül rekortmeni 'The Artist' En İyi Film, Yönetmen ve Erkek Oyuncu dahil olmak üzere 5 dalda Oscar ödülü kazandı. Bir diğer favori 'Hugo' teknik dallarda 5 Oscar kazanırken, En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ı da Meryl Streep'e verildi.


    27 Şubat 2012



    Sinema dünyasının en prestijli ödülleri Oscar'lar, ABD'nin Los Angeles kentindeki Kodak Tiyatrosu’nda sahiplerini buldu.

    Gece her zamanki gibi Kırmızı Halı seremonisiyle başladı. George Clooney, Brad Pitt, Angelina Jolie, Jean Dujardin, Natalie Portman, Glenn Close, Michelle Williams, Glenn Close gibi birçok yıldızın şıklık yarışına girdiği törenin sunuculuğunu Billy Crystal yaptı.

    Gecenin kazananı The Artist oldu. Siyah-beyaz, sessiz film olan 'The Artist' En İyi Film ödülünü kazanırken, yönetmeni Michel Hazanavicius ve başrol oyuncusu Jean Dujardin'e de Oscar kazandırdı.

    En İyi Kadın Oyuncu ödülünü daha önce 2 defa altın heykelciği evine götüren Meryl Streep kazanırken, Yardımcı Oyuncu dalında Oscar ödülleri de 'Beginners' ile Christopher Plummer ve 'The Help' ile Octavia Spencer'ın oldu.

    Bir diğer favori Martin Scorsese imzalı 'Hugo' ise sadece teknik dallarda ödül kazandı.

    Yabancı Film dalında Oscar'a beklendiği gibi İran yapımı Asghar Farhadi'nin yönettiği 'A Separation' ulaşırken, En İyi Orijinal Senaryo Oscar'ını Midnight in Paris ile Woody Allen, Uyarlama Senaryo Oscar'ını ise The Descendants ile Alexander Payne kazandı.


    İŞTE KAZANANLAR:

    En İyi Film

    En İyi Yönetmen

    En İyi Kısa Animasyon:
    The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore - William Joyce, Brandon Oldenburg

    En İyi Kısa Metraj Belgesel:
    Saving Face - Daniel Junge, Sharmeen Obaid-Chinoy

    En İyi Kısa Film:
    The Shore - Terry George, Oorlagh George

    En İyi Orijinal Senaryo

    En İyi Uyarlama Senaryo


    En İyi Şarkı
    Man or Muppet ''The Muppets''

    En İyi Müzik

    En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
    Christopher Plummer ''Beginners''

    En İyi Görsel Efekt
    Hugo - Robert Legato, Joss Williams, Ben Grossmann, Alex Henning

    En İyi Animasyon

    En İyi Uzun Metraj Belgesel:
    Undefeated - Daniel Lindsay, T.J. Martin, Rich Middlemas

    En İyi Ses Kurgusu
    Hugo - Philip Stockton, Eugene Gearty

    En İyi Ses Miksajı
    Hugo - Tom Fleischman, John Midgley

    En İyi Kurgu

    En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

    En İyi Yabancı Film

    İlkbahar

    İlkbahar veya ilkyaz, doğa döngüsünde kış ile yaz arasındaki mevsimdir. Kuzey yarım kürede Mart ve Haziran arasıdır.
    İlkbaharda ağaçlar çiçek açar, hava sıcaklığı artmaya başlar. Bu mevsimde karların erimesi ve bol miktarda yağışların yağması ile su yatakları olan dereler, göller, göletler ve barajlar su ile dolar.
    Baharın habercisi çiçekler
    Bilhassa bu mevsimde yerel hava depresyonu olarak meydana gelen hava değişikliklerinde halk arasında Kırk İkindi adı verilen sağanak yağışlar başlar. Bu yağışlarla şiddetli gök gürültüsü, yıldırım düşmesi, dolu tehlikesi ve sel felaketleri de görülür. Bazen bu yağışlar çiftçilere çok zarar verir.
    İnsanlar üzerinde de sağlık açısından olumsuz etkileri olabilir. Yorgunluk, halsizlik ilkbaharın insanlar üzerindeki olumsuz etkilerindendir. Bu duruma tıp dilinde kısaca bahar yorgunluğu denir.

    Allahim bu dünyaya ben niye geldim

    Neden saçlarin beyazlamis arkadas
    Sana da benim gibi çektirenmi var
    Görüyorum ki hergün meyhanedesin
    Yasamaya küstürüp içtiren mi var
    Bir zamanlar bende deli gibi sevdim
    O bana dert, ben ona mutluluk verdim
    Yillarca soruyorum bu soruyu kendime
    Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim
    Yillarca soruyorum bu soruyu kendime
    Allahim bu dünyaya ben niye geldim

    Yağmur Yağıyor Yağmur Gözlüm..

    Yağmur yağıyor,yağmur yağıyor
    Yağmur gözlüm sen görmesen de
    Sen bilmesen de, dışarıda yağmur yağıyor
    Hasretime yağmur yağıyor
    Gözlerime yağmur yağıyor
    Ayrılığa yağmur yağıyor
    Yanan kalbime yağmur yağıyor..
    Toplamışsın hatıraları bir bir
    Bir can gidiyor,bir ömür gidiyor
    Farkında mısın bilmem?
    Dışarıda yağmur yağıyor
    Gecelerin koynuna salarken beni
    Ümitleri toplamış gidiyorsun
    Yağmur yağıyor,yağmur yağıyor
    Nedenleri biten aşkın
    Üstüne şimşek çakıp yağmur yağıyor
    Kapat pencereni sevdiceğim
    Sebebini sormasan da,
    Can evinden vurduğundan
    Yaşananları sorduğunda
    Beni sevmeye mahkum edip
    Gönül çıramı söndürmeden giderken
    Yağmur yağıyor,yağmur yağıyor
    Yağmur gözlüm..

    23 Şubat 2012 Perşembe

    O zaman ne diyoruz can bonomo candır :)))

    İzmirli Can Bonomo, müziğe 8 yaşında gitar çalarak başladı. Ortaokul ve lise boyunca sürdürdüğü müzik çalışmalarına İstanbul’da devam etti. 17 yaşında İstanbul semalarına açılmaya karar veren Bonomo, müzik dünyasına ses prodüksiyonculuğu yaparak atıldı. Bilgi Üniversitesi’nde Sinema-Televizyon Bölümü’nde okudu. Üniversite yıllarında Radyo Klas, Number One FM ve Radio N101’de radyoculuk yaptı. Daha... sonra, televizyona geçerek Number One TV ve MTV’de televizyon programları hazırladı. Televizyonculuk kariyeri süresince çeşitli reklamlarda rol aldı.

    Müzisyenlik kariyeri, Irwin Welsh’in Porno adlı kitabının ilk yaprağına sardığı demosunu Can Saban’a gönderdiğinde yeni bir boyut kazandı.

    Lise ve üniversite yıllarında amatör müzik gruplarıyla İzmir ve İstanbul'da birçok konser veren Bonomo, sonunda "Hazırım" diyerek ilk albümü için kolları sıvadı. Yaklaşık iki yıllık hummalı bir hazırlıktan sonra da Ocak 2011’de Can Saban'ın yapımcılığı ile ilk albümü “Meczup”u yayınladı. Can Bonomo ve ilk göz ağrısı “Meczup”, 24 Ocak'ta Babylon'da düzenlenen bir geceyle dinleyicileriyle buluştu.

    “Meczup”un biri hariç tüm parçaları Can Bonomo imzasını taşıyor. Düzenlemeler ise aynı zamanda albümün prodüktörlüğünü ve müzik direktörlüğünü üstlenen Can Saban’a ait. Parçaların miksing ve mastering’i Ali Rıza Şahenk tarafından yapıldı. FatLab’de kaydedilen "Meczup", We Play-Odeon tarafından yayınlandı. Albüm kapağındaki albümün art work'leri bizzat Can Bonomo’ya ait, kapak fotoğrafını ise Dilan Bozyel çekti. Albümün çıkış parçası “Şaşkın”ın klibinin yönetmeni ise Can Eskinazi.


    Müzikal yolculuğu boyunca The Shins, Wax Poetic, The Kinks, The Libertines ve The Beatles’dan etkilenen ve esinlenen Bonomo, deneysel rock ile rock-pop arasında denge kuruyor.

    Sanatın hemen her dalına ilgi duyan Can Bonomo, müziğin yanı sıra illüstrasyon, logo ve grafik dizayn da yapıyor

    22 Şubat 2012 Çarşamba

    incimize.....

    Kaç gün oldu sen elime düşeli
    Müjdelerle evimize gireli
    Yağmur ol kızım
    Umutlarımıza su ver
    Minicik ellerinle bir yol göster

    Bir gülüşün bin derdimi eyletir
    Yatak döşek yorganları attırır
    Çare ol kızım hastalarımıza el ver
    Dermansız insanlara şifa gönder

    Haydi, aç ellerini
    Kucakla beni
    İhtiyacım var sıcaklığına
    Çocukluğuna

    Haydi, kapat gözlerimi
    Kolay bir soru sor
    Ben düşünürken
    Sen duymazdan gel, görmezden gel


    Yağmur ol kızım
    Umutlarımıza su ver

    Gün gelecek gönlüne od düşecek
    Dört bir mevsim sana bahar gelecek
    Âşık ol kızım, aşkına sahip ol kızım
    Duygularına kulak ver, dayan kızım

    Haydi, aç ellerini
    Kucakla beni
    İhtiyacım var sıcaklığına çocukluğuna
    Haydi kapat gözlerimi
    Kolay bir soru sor
    Ben düşünürken
    Sen duymazdan gel, görmezden gel
    Yağmur ol kızım
    Umutlarımıza su ver

    Kaç gün oldu sen elime düşeli

    20 Şubat 2012 Pazartesi

    Yine Yol Göründü Gurbete ....

    Yine yol göründü gurbete güz geldi yapraklar döküldü
    Martılar göç etti turnalar süzüldü yine yol göründü gurbete
    Köyüme kara kış çökse de aşıklar boynunu bükse de
    Desen ki nazlı yar insafa gelse de yine yol göründü gurbete
    Acı keder hep bana kardeş,bacı,ana,baba
    Benim olsa bütün dünya yetmez ki
    Derdimi kimlere söyleyim ben garip Barışım neyleyim
    Anadan babadan yuvadan uzakta yine yol göründü gurbete

    Op. Dr. Melike Gedar, gözün uzun süre güneşin ultraviyole (UV) ışınlarına, kuru hava ve toza maruz kalması sonucu oluşan, halk arasında kuşkanadı veya et yürümesi diye bilinen hastalığın, kış aylarında da gözü tehdit ettiğini belirterek, bu aylarda da güneş gözlüğü takılması uyarısında bulundu.
    Gedar, yaptığı açıklamada, yaz aylarında güneşli ve açık havalarda gözü korumak için güneş gözlüğü kullanıldığını ancak kış aylarında gözlüklerin unutulduğunu belirtti. “Gözün uzun süre güneşin ultraviyole (UV) ışınlarına, kuru hava ve toza maruz kalması sonucu oluşan, halk arasında kuşkanadı veya et yürümesi diye bilinen pterygium hastalığı kış aylarında da gözü tehdit ediyor” ifadesine yer veren Gedar, hastalığın kış aylarında görülme sıklığının fazla olduğunu kaydetti.
    Gedar, kuşkanadı hastalığı veya et yürümesi diye bilinen hastalığın gözün beyaz kısmını örten zarın kalınlaşması ve kornea (gözün saydam kısmı) üzerine doğru ilerleyerek büyümesi olduğuna dikkati çekerek, hastalığın büyüdükçe gözde kırmızılık ve batma gibi rahatsızlıklara, sonunda da korneanın düzgün yüzeyini değiştirerek görme bozukluklarına neden olduğunu, çok ileri vakalarda da göz bebeğini kapatarak hastanın görmesini tamamen bloke ettiğini anlattı.
    Türkiye 4 mevsim güneş alıyor
    Kuşkanadı hastalığının genellikle Türkiye gibi 4 mevsim güneş ışığının eksik olmadığını ve karlı ülkelerde görüldüğünü belirten Gedar, şunları kaydetti:
    “Hastalığın oluşmasındaki öncelikli neden, gözün UV ışınlarına aşırı maruz kalması. Hastalık sıcak ve güneşli iklimleri seviyor. Türkiye’de, Akdeniz ve Güneydoğu bölgelerinde diğer bölgelere oranla daha sık rastlanıyor. Bir diğer neden ise, kuru hava ve tozlu ortamlar. Sörf sporu yapan veya balık avlamaya fazla zaman harcayan kişilerde hem UV ışınlarına, hem de tozlu ortamlara uzun süre maruz kalmaları nedeniyle pterygium oluşma ihtimali yüksektir.
    Hastalıktan korunmanın en iyi yöntemi UV 400 korumalı güneş gözlüklerini, güneşli açık havada, karlı havalarda da düzenli olarak kullanmak. Güneş gözlüklerinin göz etrafı cilt dokusu ile gözlük çerçevesi arasında geniş boşluk olanlar yerine, göz etrafını saran tasarımla yapılmış olanlar tercih edilmelidir. Geniş siperli şapka takmak ilave koruma sağlayacaktır.”
    Gedar, hastalığın hafif vakalarda sun’i gözyaşı damlalarıyla giderilebildiğini anlatarak, göz damlalarına rağmen gözdeki kızarıklık, iritasyon, bulanık görme şikayetleri devam etmesi veya pterygiumun sürekli büyümesi nedeniyle görmenin azalması durumunda cerrahi işlem yapılması gerektiğini ifade etti.

    Topik




    Topik, çokkültürlü İstanbul mutfağının en harika örneklerindendir. Ermeni mutfağının olmazsa olmazlarından ve gözbebeği topik yapımı aslında oldukça zor olan bir mezedir, ama denemeye değer. Elimde değişik pek çok tarif var.

    Topik, İstanbullular tarafından tadı çok bilinmese de Ermenilerin perhiz yemeklerinden biri. Yedi hafta süren Büyük Perhiz süresince et ve süt ürünleri yenmez, zeytinyağlı yemekler hazırlanır. Topik de bu perhiz yemeklerinden biridir. Tarif, 'Miftahü'l Tabbahin, İstanbul, 1876' adlı kitaptan, Araştırmacı-Yazar Turgut Kut tarafından çevrilmiştir.

    (Bu tarifi bize ulaştıran Tarkan Aparı dostumuza teşekkürü borç bilirim.)


    Malzeme:


    * 1/2 kg nohut
    * 1 su bardağı tahin
    * 3 soğan
    * kişniş
    * dolmalık fıstık
    * 1/2 demet maydanoz
    * deniz tuzu
    * karabiber
    * tarçın
    * yenibahar
    * 20x20 boyutlarında 6 adet tülbent


    Hazırlanışı:


    - Nohut akşamdan ıslatılır. Suyu değiştirilip hafif yumuşayıncaya kadar haşlanır. Kabukları soyulup ezilerek püre haline getirilir.

    - 3 kaşık tahin ve 1 tutam tuz eklenip iyice yoğurulur.

    - Soğanlar soyulup halka şeklinde doğranır. Su dolu bir tencereye alınıp yumuşayıncaya kadar haşlanır. Soğanları süzülüp soğumaya bırakılır ve haşlama suyu saklanır.

    - Maydanoz temizlenip kıyılır.

    - Kalan tahin bir kaba alınır.

    - Tuz, karabiber, yenibahar, kişniş, dolmalık fıstık ve maydanoz ilave edilip karıştırılır.

    - Soğanlar eklenip tekrar karıştırılır.

    - 20x20 cm ebadındaki tülbentler suyla ıslatılıp düz zemine yayılır. Üzerlerine nohut püresi paylaştırılıp 2-3 mm kalınlığında yayılır ve düzeltilir. Ortalarına tahinli soğandan paylaştırılıp tülbentler yukarı toplanır ve ağızları iple bağlanır.

    - Bir tencerede su kaynatılıp nohut topları içine salınır ve 20-30 dakika pişirilir.

    - Kaynar sudan çıkarıp soğanların haşlandığı suda soğuyana kadar bekletilir.

    - Nohut topları tepsiye alınır. Tülbentler çıkartılıp servis tabağına yerleştirilir. Üzerlerine tarçın serpip servis yapılır.


    AFİYET OLSUN!

    19 Şubat 2012 Pazar

    PAPATYA

    Papatya, kırlarda yetişen bir çiçektir. Papatyanın üç cinsi vardır. Biçme, alman papatyası, kır papatyası olmak üzere papatyalar üçe ayrılır. Kır papatyası kırlarda yetişir kır papatyasının kafası küçük ve demet şeklindedir. Normal papatya dediğimizde aklımızla zaten kır papatyası gelir. Biçme papatyanın biraz büyüğüdür o da demet şeklindedir. Kafaları kır papatyasından biraz büyüktür. Alman papatyasının kafası kır papatyasından ve biçme dediğimiz çiçekten daha da büyüktür. Alman papatyasının diğer bir ismi ise gerbera dır. Papatyalar buket şeklinde daha da hoş dururlar. Papatyanın rengi beyaz, ortası ise sarıdır. Papatyalar kırlardan toplanıp demet şekline getirilip satılırlar. Bu üç çeşit papatyaların üçünü birbirine karıştırılıp ortaya güzel ve şık buket çıkarılır. Papatyalar vazoda çok hoş durur. Papatyalar müşteriler tarafından da sevilen bir çiçektir. Papatyalar sezonluk çiçeklerdir, papatyalar kokulu bir çiçektir papatyaları insanlar ellerine aldığı zaman seviyor sevmiyor diye tek tek kopartarak papatya falına bakarlar. Papatyalara tüm ülke halkları çok değer verirler papatyayı kırlardan toplarlar ve çoğu papatyalar güllerle karışım yapıldığında ortaya güzel bir buket şekli çıkar. Papatya ülkemizde de oldukça fazla yetişen çiçekler arasındadır. Margarit papatyası ise birebir kır papatyası ile aynıdır özel olarak kır papatyası tohumlarıyla seralarda yetiştirilir. Kır papatyalarının güzel kokusu vardır. Papatyanın anlamı ise uysal aşk anlamına gelir.

    ŞEVVAL SAM & KAZıM KOYUNCU KOYVERDIN GITTIN BENI

    Koyverdun gittun beni
    Allah'ından bulasun
    Kimse almasun seni
    Gene bana kalasun

    Gelevera deresi
    İki dağın arası
    Güzünden silinmesun
    Biçağumun yarası

    Sevgilim senin aşkın
    Ciğerlerimi dağlar
    Hiç mi düşünmedun sen
    Sevgilin böyle ağlar

    Bir mektup gönder bana
    Cebimde taşıyayım
    Sensiz geçen dünyada
    Ben nasıl yaşayayım

    18 Şubat 2012 Cumartesi

    Yunuslar özgür kalsın!

    Bern Sözleşmesini daha önce duymamış olabilirsiniz. Belki Barselona Konvansiyonu’nu da duymadınız. Konuya böyle girmemizin bir nedeni var: Türkiye Bern Sözleşmesi’ne taraf. Bern sözleşmesinin amacı ise yaban hayatı ve yaşama ortamlarını korumak. Kesin koruma altına alınan fauna türleri arasında yunus balığıgiller de var. Yani Türkiye’de yunusları yakalamak ve alıkoymak yasaktır.

    yunuslar
    Yunus dünyanın en güzel canlılardan biri... Ama bu muhteşem memelileri canlı canlı görebileceğiniz tek yer açık deniz olmalı. Yunus parklarında en çok görülen yunus türünün bile seçimini yaparken, esaret altında en fazla yaşayabilen türü tercih ediyorlar.
    Açık denizlerde yaşamaya alışık bu canlılar, ticari amaçları tatmin etmek için havuzlara hapsediliyor, ölü balıkla beslenmeye başlıyor, esaret altında süren trajik hayatının ardından ölüyor. Doğum yaparsa yavruları ölü doğabiliyor. Yani yunusların hep gülüyor gibi duran suratları yaşadıkları gerçekliği yansıtmıyor.
    Türkiye'de yunuslar avlanması yasak türler arasında. Yunusların bu işkenceye maruz kalmasına taraf olmayın. Yunus parklarına gitmeyin, karşı çıkın. Greenpeace, yunus parklarının acilen kapatılmasını ve yenilerinin ise açılmasına kesinlike izin verilmemesini talep etmektedi
    Many congratulations to our trusted friend and photographer Paul Hilton on his ‘Shark Fin’ World Press Photo 2012 3rd prize in Nature win.

    It’s great news for Greenpeace too - this powerful picture of a shark being pulled onto a Taiwanese longliner, in the Central Pacific Ocean, was taken by Paul while he was on board our ship, the Esperanza in September 2011.

    Paul is originally from the UK, immigrating with his family to Australia at an early age. Later in life he moved to Hong Kong where he became a successful photographer ‘stringer’ with EPA (European Press Agency). We first commissioned Paul to document Greenpeace Hong Kong activities. Later, because of his extraordinary skills both under and above water, he joined our long ship tours, such as those in the Pacific Ocean, to ‘save the tuna’ and ‘protect marine reserves’.

    Over the past five years Paul has become the ideal photographer for our oceans campaigns, working tirelessly during onboard downtime to capture amazing crew portraits and photo reportage of life on board. Paul turns around world class news pictures from remote parts of the oceans, including dirty and illegal fishing activities that threaten marine life extinction, sustainable pole and line fishing documentation and alluring underwater scenery.

    Away from Greenpeace, Paul campaigns hard on ocean preservation and has produced a powerful photobook and short film ‘Man and Shark’ exploring the barbaric practice of shark-finning and is lead investigator on the ‘Manta Ray of Hope’ project, documenting the plight of the great rays and investigating the use of gill rakers in traditional Chinese medicine in Hong Kong and Southern China.

    In the last seven years, this is Greenpeace’s 5th World Press Photo win, the most prestigious photojournalism contest in the world, in fact it’s a hat-trick, with three awards being picked up in three consecutive years. Winning photo contests is key to campaigning as much as non-violent direct action, bearing witness and political lobbying. The winning image is not only raised to a high platform that allow millions of people to see and understand the issue but also raises Greenpeace’s profile as a respected credible source for groundbreaking and globally important environmental photo stories with the media industry.

    Greenpeace thanks you, Paul, for your well-deserved World Press Photo win and all the hard work you have put in to bring our campaigns to light, and hope for more awards between us in the future.

    We have produced a slide show of the last 5 winning pictures and have included Paul’s picture in our ‘Greenpeace Images HD’ iPad App that can downloaded free from iTunes.

    John Novis is Head of Photography at Greenpeace International

    http://umuddevrimtuna.blogspot.com/

    Millet!!




    Eskiden beri severim otobüs yolculuğunu..Ama bu akşam daha bi sevdim..Kulağımda kulaklığım yükses sesle müzik dinliyorum..Helldorado çalıyor..en sevdiğim "Drinking Song" Kucağımda bilgisayarım yazı yazıyorum..

    Berin'im beni bekliyor..Ve huzur dolu bi kaç gün..(Umarım,rica edeceğim,insallah başka ne kaldı?)

    Çok uzun zamandır yapmadığım-yapamadığım bişeydi..Düşüncelerim ve benim hem zihinsel hem fiziksel olarak uzak olmam!!

    Fakat içimde hep bir iç sızısı Şirinella..Yafu özlemi her an benimle..Ölcem özlemden..Ama her telefonda sesi serçe yavrusu gibi..Cıvıldayıp duruyor zilloş...Sürekli havuzdaymış..Mutlu musun diye soruyorum her telefonda..Çok mutluyum annecim diyor..Oh diyorum..Tamam o zaman..Baş edebilirim küçük bir özlemle...

    Kocaman bir şeftali yemiş dün..Dalından koparmışlar mis gibi..İndirmiş mideye...Ben burda bi eriği bitirsin diye yerlerde yuvarlanıyorum..

    Bal şekerim...Mutlu ol annem..Ben seni bekliyorum..



    ***********

    Bu akşam Angelina ablanın bi filmini izledik.."Sahtekar" diye çevirmişler filmi..Orjini "Changeling" Değişmeyen, çocuk kalan..



    Filmin bi kere gerçek bir hayat hikayesi olması benim filme bağlanmamı sağlayan en önemli etkenlerden biri..Angelina abla çok acaip zaten..Şahane oynamış..Filmin yarısında zırlıyordum sanırım...Bu kadar etkilendiğim diğer bir yaşanmış hayat hikayesi filmi Edith Piaf:Kaldırım Serçesi idi..Onda da salya sümük olmuştum..Gözler şiş elimde şarap kadehi..Ana bi baktım ki bi Edith de benim :)



    Neyse gelelim bu akşam izlenen filme...Ya neler yapmış adamlar..Nasıl bir pisliktir bunların yaptığı..Akıl hastanesi sahneleri , hapishanede kocaman rol çalan dudakları ile bağır bağır bağıran christine ve ilk yarım saate yaşadığı çaresizlik ana halleri beni benden aldı...

    Çok başarılı ve etkileyici buldum..İzleyin-izlettirin..Benim yanımda değildi ya bi de Şirin...Çok içim ezildi..Çocuğunuz varsa onu uyutun izleyin sonra şiş gözlerle gidin yanına onu koklaya koklaya uyuyun..Yok çocuğunuz yoksa kedinize sarılın..O da yoksa sevgilinize ne bileyim işte bi "şeye" sarılın, zira film öyle bi film..Gayet büyük bir dram..Mutluysanız izlemeyin..Bekleyin azcık geçsin öyle izleyin..



    Ya bi de bizim ülkemizde hala bu üç kağıtçılarla yaşıyoruz biz..Her yerde var bu adamlardan..rüşvet alan polis , kayıpları iç eden felan..Durup dururken kaybolan insanlar..Çok var bizde bunlardan!! Bizde hiç olmuyor ama böyle büyük temizlikler...Yazık bize!



    Denizin üstünde otobüsün içindeyim..Kapkaranlık burası..Edith piaf dinliyorum şimdi..Millet uyumaya başladı bile..



    ****


    Üzüm Butik Otel var Bozcaada'da..Servet'cim tavsiye etti..! .Ne güzel bi yerdir orası ya..Pek heves ettim...Mis gibi şarap kokuyor hava:) Bağlara gittik..Fotograf çektikkk , şarap içtik koca bi şişeyi bi saatte falan bitirdik ohh ilaç niyetine..Güneşi batırdık..Geldik..Ben şimdi gene gidiyorum..:)

    Uğur'da Üzüm Butik Otel'in sahibi..Yanlış değilimdir insallah..Bizi şaane ağırladılar..Hem Uğur -yafu adama canım çekti nerde midye dolma yerimden en iyi şarabı nerden alırımdan ee denize nerde gircez'e kadar bi sürü abuk soru sordum..Çok kibardı üf demedi :)) Eyvallah...-hem de Çağrı..Çağrı zehir gibisin devam adamım!






    Polente en güzel müzik demek benim için artık..Bozcaada'ya giderseniz en kalabalık yere dikkat edin orası Polente....Bi de bardaki kız kendi sigara içti ama bana isin vermedi..Dedi ki bakın ama bis çok yoğunuz başka şansım var mı??? Ben de çok alkollüyüm başka şansım var mı dedim ama o beni duymadı...İçimde kaldı yazayım dedim :) yoğunlardı hakketen..ama kardeşim gözümüze baka baka da solunmaz ki o meret!



    Neyse işte..Güzeldi velhasıl kelam..



    Off saat bir olmuş..Ben uyuyim artık..



    Siz de resimlere bakıp bakıp iç geçirin..


    Not:Resimler başta evet alakasız biliyorum..Ama aşağı taşıyamadım..

    Nerdeyim bilmiyorum\ 2010 Kuşadası yolu...

    DOĞA TURİZMİNDE EN BAŞARILI ÖDÜL ARAL TATİL ÇİFTLİĞİNİN


    DOĞA TURİZMİNDE EN BAŞARILI ÖDÜL ARAL TATİL ÇİFTLİĞİNİN
    İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı’nın Türkiye’nin En Büyük Turizm Yatırımı Seçildiği Araştırmada, 11 Farklı Kategoride Türkiye’nin En Başarılı Turizm Yatırımları Ödülleri Sahiplerini Buldu.
    Eurobank Tekfen, Ekonomist ve Capital işbirliği ile bu yıl ilki gerçekleştirilen “Türkiye’nin En Başarılı Turizm Yatırımları Araştırması 2010”un sonuçları, 10 Haziran 2010 Perşembe Günü, Esma Sultan Yalısı’nda düzenlenen görkemli bir tören ile açıklandı.
    Türk Turizm sektöründe yatırımları teşvik etmek ve sektöre katkı sağlamak hedefi ile organize edilen ve bir zirve havasında geçen törende, turizm sektörü kapsamında 11 farklı kategoride Türkiye’nin en başarılı yatırımlarını gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar ödüllendirildi.
    İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı’nın Türkiye’nin En Büyük Turizm Yatırımı seçildiği araştırma sonuçlarına göre, Havayolu Şirketleri kategorisinde Türk Hava Yolları, 5 Yıldızlı Oteller büyük iller kategorisinde, Four Seasons Hotel at the Bosphorus, 5 Yıldızlı Oteller kıyı otelleri kategorisinde Mardan Palace Antalya, Butik Otellerde Les Ottomans Hotel İstanbul, Kongre Otellerinde Sheraton Otel&Convention Center Ankara, Kent Otellerinde Hilton Worldwide, Marina İşletmelerinde D Marin Marinalar Grubu, Kültür Turizmi işletmelerinde İstanbul Modern, Sağlık Turizmi (SPA) İşletmelerinde Richmond Nua Wellness&Spa Hotel Sapanca, Doğa Turizmi İşletmelerinde İberotel Sarıgerme Park ve Spor Turizmi İşletmelerinde Lykia Links Antalya olmak üzere, 11 kategoride Türkiye’nin en başarılı turizm yatırımları açıklandı.
    Kurumların kendilerinin aday olabildiği gibi, kamuoyu tarafından da aday gösteriminin yapıldığı araştırmada, firmaların doğru kategorilerde ve en sağlıklı şekilde değerlendirmesini yapmak için oluşturulan büyük jüride, turizm meslek kuruluşları temsilcileri, turizm işletmecileri, akademisyenler, yatırım uzmanları, gezginler, basın mensupları ve iş dünyasının farklı sektörlerinden çok sayıda saygın temsilci yer aldı. İnternet üzerinden de 1200 kişi Türkiye’nin en büyük turizm yatırımcılarını seçmek için oylamaya katıldı.
    Ödül töreni, Eurobank Tekfen Genel Müdürü Mehmet Sönmez ve Capital ve Ekonomist Dergileri Yayın Direktörü M.Rauf Ateş’in açılış konuşması ile başladı.
    Sadece güneşli günlerde değil, yağmurlu günlerde de, turizm sektörünün yanındayız…
    Eurobank Tefken Genel Müdürü Mehmet Sönmez kendisini turizm ile özdeşleştiren bir banka olarak, destek oldukları bu araştırma ile Türk Turizm Sektöründeki başarılı yatırımları kamuoyu ile paylaşmayı, yatırımlarını sürdüren firmaları teşvik etmeyi, desteklemeyi ve dolaylı da olsa her geçen gün dev adımlarla büyüyen bu sektöre, ciddi bir katkı sağlamayı hedeflediklerini söyledi.
    Türk Turizm Sektörünün, yaşanan global ekonomik krizde bile yatırımlarını sürdürmesi, yarattığı iş hacmi, istihdamı ve gelirleri ile Türkiye ekonomisinin temel taşlarından birini oluşturduğunun da altını çizen Mehmet Sönmez, Eurobank Tekfen olarak, bu alandaki sahip olduğu güçlü deneyim ve kapsamlı hizmet planları ile turizm sektörünün sadece güneşli günlerde değil, yağmurlu günlerde de yanında olmaya devam edeceklerini vurguladı.
    Bu araştırma sonuçları, Türk turizm sektörünün bugün geldiği noktayı, bir referans olarak ortaya koyuyor…
    Türkiye’nin En Başarılı Turizm Yatırımları 2010 Araştırmasını düzenleyen Capital ve Ekonomist Yayın Direktörü M. Rauf Ateş, araştırma sonuçlarının Türk Turizm Sektörünün bugün geldiği noktayı ortaya koyan bir referans çalışması olduğunu söyledi. Araştırmayı Eurobank Tekfen ile her geçen sene daha geliştirerek sürdüreceklerini söyleyen Ateş, “Türkiye’de son 5 yılda çok büyük turizm yatırımları yapıldı. Dünya çapındaki bu dev yatırımlar sayesinde kongreden sanata, otel işletmeciliğinden golfe ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlayacak tesisler ortaya çıktı. Bu önemli tesisleri ülkeye kazandıran girişimcilerin ödüllendirilmesi ve alkışlanmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu ödül, bir anlamda bu gecikmiş alkışı getirecek” dedi.
    Mehmet Sönmez ve Rauf Ateş’in yaptığı konuşma sonrasında, en başarılı turizm yatırımları sahipleri ödüllerini almaya başladı.
    En Büyük Turizm Yatırımı Ödülü, İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı’na …
    Türkiye’nin En Başarılı Turizm Yatırımları 2010 Araştırması ödül töreninde “Büyük Turizm Yatırımları” kategorisinde birincilik ödülü Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı’nın oldu. Aynı kategoride ikinciliğe Antalya Havaalanı, üçüncülüğe ise Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı layık görüldü. Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı adına ödülü, firmanın CEO’su Gökhan Buğday aldı.
    En Başarılı Havayolu Yatırımı Ödülü
    Türk Hava Yolları’nın oldu …
    Türkiye’nin En Başarılı Turizm Yatırımları 2010 Araştırmasında, Türk Hava Yolları, “En Başarılı Havayolu Şirketleri” kategorisinde birinci oldu. Her geçen gün yaptığı başarılı yatırımlar ile dünyanın önde gelen havayolları arasına giren THY adına ödülü, THY Uçuş İşletme Genel Müdür Yardımcısı Asaf Ahmet Bora aldıı. Bu kategoride ikinciliğe hava yolu taşımacılığına büyük bir iddia ile giren Pegasus, üçüncülüğe ise Sun Express layık görüldü.
    Beş Yıldızlı Otellerin En Başarılısı
    Four Seasons Hotel at the Bosphorus …
    “Büyük İllerdeki Beş Yıldızlı Oteller” kategorisinde birinciliğe layık görülen Four Seasons Hotel at the Bosphorus adına ödülü, Otel Yöneticisi Felix Murillo teslim aldı. Aynı kategoride ikincilik Çırağan Palace Kempinski İstanbul’un, üçüncülük ise Swissotel Grand Efes İzmir’in oldu.
    Kıyı Kentlerinde En başarılı Beş Yıldızlı Otel
    Mardan Palace Antalya …
    Türkiye’nin eşsiz güzellikteki kıyılarında yer alan “Beş Yıldızlı Oteller” kategorisinde ödül, Mardan Palace Hotel Antalya’nın oldu. Mardan Palace adına ödülü Genel Müdür Cumhur Özen aldı. Kıyı otellerinde ikinciliğe Kempinski Hotel Barbaros Bay Bodrum layık görülürken üçüncülüğü Rixos Premium Belek Antalya aldı.
    Hotel Les Ottomans İstanbul’a
    En Başarılı Butik Otel Yatırımı Ödülü …
    Türkiye’nin En Başarılı Turizm Yatırımları 2010 Araştırması’nın “Butik Oteller” kategorisinde ödüle layık görülen Les Ottomans İstanbul adına ödülü otelin kurucusu Ahu Aysal Kerimoğlu aldı. Aynı kategoride Museum Hotel Kapadokya ikinci, Divan Palmira Bodrum üçüncü oldu.
    En Başarılı Kongre Ödülü Yatırımı
    Sheraton Hotel&Convention Center Ankara …
    Araştırma kapsamında “Kongre Otelleri” kategorisinde Türkiye’nin en başarılı turizm yatırımı ödülüne Sheraton Hotel & Convention Center Ankara layık görüldü. Ödül, otelin Genel Müdürü Jacques Chevasson’a teslim edildi. Aynı kategoride ikinci ve üçüncülük ise Antalya’ya gitti. Rixos Sungate Kemer Antalya ikincilik, Rixos Premium Belek Antalya ise üçüncülük ödülünü aldı.
    Hilton Worldwide’a
    En Başarılı Kent Otelleri Yatırımı Ödülü …
    “Kent Otelleri” kategorisinde birincilikle ödüllendirilen Hilton Worldwide adına ise ödülü Bölge Pazarlama Müdürü Güliz Özbek aldı. Anemon Hotels Kent Otelleri kategorisinde ikinciliğe Akfen GYO (Accor Grubu: Novotel ve Ibis) ise üçüncülüğe layık görüldü.
    D Marin Bodrum ve Didim
    En Başarılı Marina İşletmesi Yatırımı …
    “Marine İşletmeleri” kategorisinde ödüle D Marin Marinalar Grubu layık görüldü. Ödül, Marinalar Koordinatörü Ali Erkan Bezirgan’a verildi. Kalamış Marina’nın değerlendirmede ikinci olduğu kategoride My Marina (Marmaris Ekincik) üçüncülük derecesini aldı.
    En Başarılı Kültür Turizmi İşletmesi Kategorisinde
    İstanbul Modern ipi göğüsledi …
    “En Başarılı Kültür Turizmi Yatırımı” kategorisinde ise birinciliğe layık görülen İstanbul Modern oldu. Sanat Müzesi adına ödülü Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı aldı. Aynı kategoride Mardin Sakıp Sabancı Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi ikinci, Ayasofya Müzesi renovasyon projesi (İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı) üçüncü oldu.
    Richmond Nua Welness SPA Hotel Sapanca’ya
    En Başarılı Turizm İşletmesi Yatırımı Ödülü …
    “Sağlık Turizmi Girişimleri” kategorisinde ise birincilik ödülüne Richmond Nua Welness SPA Hotel Sapanca layık görüldü. Firma adına ödülü, Richmond International Hotel Management Company Genel Müdürü Ümit Yaşar Atalay’a teslim edildi. Aynı kategoride ikincilik Güral Sapanca Wellness Park’ın, üçüncülük derecesi ise Crowne Plaza İzmir’in oldu.
    Doğa Turizmi Yatırımında En Başarılı Otel
    İber Otel Sarıgerme Park …
    “Doğa Turizmi İşletmeleri” kategorisinde yapılan değerlendirme sonucu ödüle layık görülen firma, İber Otel Sarıgerme Park oldu. Firma adına ödülü Çevre Müdürü Erol Çalık aldı. Aral Tatil Çiftliği Bozcaada ikinci olurken, Antalya Çamyuva’daki Naturland Eco Park Resort üçüncülüğe layık görüldü.
    Lykia Links Antalya
    Spor Turizimi İşletmelerinin En Başarılı Yatırımı …
    Araştırmanın diğer bir kategorisi olan “Spor Turizmi İşletmeleri” kategorisinde ise Lykia Links Antalya en başarılı turizm yatırımı seçildi. Firma adına ödülü alan isim Silkar Turizm Yönetim Kurulu Üyesi Yeşim Esmer oldu. Sirene Belek Golf Belek&Sirene Davras Ski Isparta ikinci, Club Ali Bey Belek ise üçüncü oldu.
    Takvimlerden haberin yok mu geçiyor yıllar
    Bana küsmüş yüzüme gülmez zalim aynalar

    Kimimiz yorgun kimimiz solgun kimi isyankar
    Acı gerçek bu ömrümüz bir su içiyor yıllar

    Hani nerde beklenenler medet umdum senelerce
    Acılar hep dolu dizgin yine hayır yok gecelerde

    Vakit geç olmuş dünülmez olmuş yürek bin pişman
    Bundan böyle bana meyler dost geceler düşman

    Turizim


    İnşallah ol sende böyle
    Aşık olda bak bırıne
    Ben oldumda ne oldu sanki
    Senin gibi birisine
    Karlar düşer
    Düşer düşer aglarım
    Hep ismini
    Hep ismini anarım
    Zaten sende insaf yoktu
    Olsaydı terkeymezdin beni
    Terkettinde ne oldu sanki
    Bak buldum başka birisini

    Ben Geçerim Gönül Geçmez (

    Bir güzele çarptı gönül
    Aldanıp da yandı gönül
    Unuturum sandı gönül
    Ben geçerim gönül geçmez

    İçi başka dışı başka
    İki kişi başka başka
    Kalbi doğru sözü başka
    Ben geçerim gönül geçmez

    Aşık olan doğru söyler
    Haksızlığa sitem eyler
    Sevdi birkez gönül neyler
    Ben geçerim gönül geçmez

    17 Şubat 2012 Cuma

    Feridun Düzağaç – Alev Alev
    Alev alev yanıyorum
    Buzlarım çözülüyor aşka
    Gardım düşüyor, tutamıyorum
    Korkuyorum bakışların çarpınca bana

    Birbirimize birkaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık
    Hep yanlış gidenlerin ardından yorulmasaydık

    Sen ışığını arayan güzel günebakan
    Ben tozuna dumanına hasret bir enkaz

    Alev alev yandığım doğru
    Küllerinden doğar mıyım sana doğru
    Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum Yerdeyim
    Sendeyim
    Al beni
    Ne
    Yaparsan
    Yap!..

    Karşılaşma

     
    Karşılaşma

    Filmin afişi
    YönetmenÖmer Kavur
    YapımcıSadık Deveci, Ömer Kavur
    SenaristMacit Koper, Ömer Kavur
    OyuncularUğur Polat
    Lale Mansur
    Çetin Tekindor
    MüzikTamer Çıray
    Görüntü yönetmeniAli Utku
    KurguMevlüt Koçak
    StüdyoAlfa Yapım
    CinsiSinema filmi
    TürüDram, gerilim
    RenkRenkli
    Yapım yılı2003, Macaristan, Türkiye
    Çıkış tarih(ler)iTürkiye 26 Aralık 2003
    Süre127 dakika
    DilTürkçe
    Karşılaşma, yönetmenliğini Ömer Kavur'un üstlendiği 2003 yapımı bir sinema filmidir.
    Eleştirmenlerden olumlu tepkiler alan Karşılaşma, yönetmen Kavur'un incelikle işlediği bir örgüye sahip olup, 2003 yılında dört ayrı organizasyonda toplam 19 ödül kazanmıştır.

    Konu başlıkları

    [gizle]

    Ödülleri [değiştir]

    ÖdülKişi - filmOrganizasyon
    En İyi yönetmenKarşılaşmaAnkara Uluslararası Film Festivali
    Mahmut Tali Öngören ödülüKarşılaşmaAnkara Uluslararası Film Festivali
    En İyi Kadın Oyuncu ödülüLale MansurAnkara Uluslararası Film Festivali
    En İyi Erkek Oyuncu ödülüÇetin TekindorAnkara Uluslararası Film Festivali
    En İyi Görüntü Yönetmeni ödülüAli UtkuAnkara Uluslararası Film Festivali
    Umut Veren Oyuncu ödülüİsmail HacıoğluAnkara Uluslararası Film Festivali
    En İyi Film ödülüKarşılaşmaAntalya Altın Portakal Film Festivali
    En İyi Yönetmen ödülüÖmer KavurAntalya Altın Portakal Film Festivali
    En İyi Senaryo ödülüMacit Koper, Ömer KavurAntalya Altın Portakal Film Festivali
    En İyi Görüntü Yönetmeni ödülüAli UtkuAntalya Altın Portakal Film Festivali
    En İyi Kurgu ödülüMevlüt KoçakAntalya Altın Portakal Film Festivali
    Umut Veren Oyuncu ödülüİsmail HacıoğluAntalya Altın Portakal Film Festivali
    Halk Jürisi ödülüKarşılaşmaAntalya Altın Portakal Film Festivali
    En İyi Yönetmen ödülüÖmer KavurOrhan Murat Arıburnu ödülü
    En İyi Erkek Oyuncu Oyuncu ödülüUğur PolatOrhan Murat Arıburnu ödülü
    En İyi Yönetmen ödülüÖmer KavurSinema Yazarları Derneği SİYAD ödülü
    En İyi Senaryo Yazarı ödülüMacit Koper, Ömer KavurSinema Yazarları Derneği, SİYAD ödülü
    En İyi Görüntü ödülüAli UtkuSinema Yazarları Derneği, SİYAD ödülü
    En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüÇetin TekindorSadri Alışık Ödülleri

    Konusu [değiştir]

    Sinan (U. Polat), Mahmut (Ç. Tekindor) tanıştığında her ikisi de ağır bir hastalığın tedavi sürecindedir. Mahmut zamanında yasadışı işlerle uğraşmış, intiharı düşünmekte, Sinan ise motorsiklet kazası sonucu ölen oğlundan kendini sorumlu tutmaktadır. Arkadaşı Mahmut öldürülen Sinan, cinayeti araştırırken oğlundan izlere rastlar. Olaylar karışık ve tehlikeli bir hal alacaktır.

    Oyuncular ve karakterler [değiştir]

    OyuncuRolü
    Uğur PolatSinan
    Lale MansurAslı
    Çetin TekindorMahmut
    İsmail HacıoğluOsman
    Aytaç ArmanHasan
    Kamran UsluerAnlatıcı
    Can KolukısaHasta
    Ani İpekkayaTasula
    Tomris İncer1. kadın hasta
    Rafa RadomisliPansiyoncu
    Yüksel ArıcıRecep
    Berrin MadenciFiliz
    Necmettin ÇobanoğluUsta
    Ayten Özdemir2. kadın hasta
    Süeda Çil
    Haluk Ayvazoğlu
    Günay İbicioğlu

    Kaynak [değiştir]

    Üzüm, tek başına bir eczane gibi

    Üzüm, tek başına bir eczane gibi

    Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, A, B1, B2, C vitamininin yanı sıra bünyesinde potasyum, magnezyum içeren üzümün insan sağlığı açısından tek başına bir eczane olduğunu söyledi.

    Üzümün yararlarının sayılamayacak kadar çok olduğunu dile getiren Prof. Karadeniz, özellikle baş ağrısı ve kansere karşı üzümün koruyucu etkisi olduğunu dile getirdi. Asabı bozulanların da üzüm yemesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Karadeniz, üzümün yararlarını şöyle sıraladı:





    "Üzüm bağışıklık sistemini kuvvetlendirmektedir.

    Böbrek ve karaciğerin işlevini artırır, karaciğer hastalıkları ve kansızlığın tedavisinde etkilidir. Kanın temizlenmesine, vücutta yağların erimesine yardımcı olur.

    Vücutta biriken zararlı maddelerin dışarı atılmasını sağlar.

    Yağlı bileşiklerin kılcal birikmesini engelleyerek ve kanı sulandırarak kalp-damar sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur. İçerdiği resveratrol maddesi sayesinde kansere karşı vücudu korumakta görev almaktadır. Vücudu virüslere karşı dirençli hale getirir. Kabuk ve çekirdekleri mideye zarar vermeden sindirimi hızlandırır, bağırsak sisteminin çalışmasını düzenler, bağırsak sancısını giderir.

    Cüzamdan kurtulmak için bolca kuru üzüm yenilmelidir.

    Hamilelik veya bacaktaki şişliklerin giderilmesinde ekşi üzüm suyu lapası şiş uzuvlara sarılmalıdır. Cinsel gücü artırır, genel vücut zayıflığını giderir.

    Sedeften kaynaklanan yaralara sürülerek şifa bulunur. İçerdiği besin, vitamin ve mineraller sayesinde güzellik iksiri ve zayıflama rejimlerinde kullanılmaktadır.

    Beyinin enerji kaynağıdır.

    Cildin taze ve temiz bir görünüm almasını sağlar, alerji ve kireçlenmelerde iltihap oluşumunu engeller. İçerdiği biflavonoidler sayesinde C vitamininin etkinliğini artırır.

    Kuru üzüm ağız kokularını gidermekte, akciğer hastalığına, asap bozukluğuna, unutkanlığa, kansızlığa, karaciğer zafiyetine, ses kısıklığına iyi gelmektedir.

    Üzüm yaprağı suyu dizanteriye ve göz nezlesine karşı şifalı gelmektedir. Taze üzüm anne sütünü çoğaltmaktadır. Böbrek hastalıklarına taze üzüm iyi gelmektedir. Kansere karşı bol bol taze üzüm yenilmelidir.

    Tatlı üzüm cinsel gücü kuvvetlendirir. Taze üzümle kuru üzüm birlikte yenirse bağırsak hastalıklarına ve kolite iyi gelmektedir. Kara üzüm, kalp, karaciğer, dalak, mide ve dimağ hastalıklarına şifa verir, kalbi kuvvetlendirir, nefes darlığına iyi gelir.
    Damar sertliğine kuru üzüm iyi gelmekte, öksürüğü kesmekte, safrayı izale etmekte, balgamı gidermekte, ağız içi yaralarını iyileştirmektedir.

    Kuru üzüm baş ağrısını dindirmekte, idrar yolları iltihaplanmasına şifalı olmakta, cinsel gücü artırmaktadır.

    Genel zayıflığa kuru üzüm iyi gelmektedir.

    Vücudun aşırı derecede yorgunluğu ve bitkinliğinde kuru üzüm hoşafı içilmelidir.

    Kuru üzüm iç yağ ile dövülüp derin ve iltihaplı yaralar üzerine konursa, iltihabı dışarı çıkarır, siğillerin üzerine konursa eritir. Kuru üzüm el ayak titremesine ve sinir zafiyetine iyi gelir, ses kısıklığını giderir.

    Kuru üzüm hoşafı adet kanını söktürür, vereme ve basura iyi gelmekte, öksürüğü kesmekte, kireçlenmeyi önlemektedir. Aşırı adet kanamasını önlemek için kuru üzüm yenilmelidir. Kuru üzüm bağırsak iltihaplarına şifalı gelmektedir. Kuru üzüm vücudu şişmanlatır, günlük ile yenirse insanı zekileştirir, unutkanlığı giderir.

    Sarı üzüm sedef hastalığına iyi gelmektedir. Çekirdeği çıkartılmış siyah kuru üzüm adet kanamasını söktürür. Üzüm yapraklarının suyu kan tükürmeye ve mide sancısına şifalı olmaktadır. Kuru üzüm sesi açar, asabı kuvvetlendirir. Bağırsak sancısına karşı üzüm yenilmelidir. Cüzama karşı kuru üzüm iyi gelmektedir. Diş ağrısına karşı üzümle sarımsak kaynatılıp gargara yapılmalıdır. Üzüm yüksek tansiyonu düşürür, kabızlığı giderir, hamilelerin mide bulantısını önler."

    'SARA'YA İYİ GELİYOR

    Üzümün kireçlenmeyi de önlediğini belirten Prof. Dr. Karadeniz, şunları kaydetti:

    "Taze üzüm yenilerek dizlerdeki kireçlenme önlenir, romatizma ve mafsal iltihabına faydalıdır. Fil hastalığında üzüm ağacının külü sirke ile karıştırılıp şişlik üzerine konursa faydalı gelir. İktidarsızlığa kuru üzüm iyi gelmektedir. Sedef hastalığında kuru üzüm lapası yaralara sürülürse şifalı olur. Üzüm yaprağı usaresi suyla karıştırılıp saçlar yıkanırsa saçları uzatır. Damar sertliğine karşı üzüm hoşafı içilmelidir.

    Saraya karşı üzüm hoşafı iyi gelir. Üzüm pekmezi akciğer veremine, asap bozukluğuna, kansızlığa, karaciğer zafiyetine iyi gelir. Zindeleşmek için üzüm pekmezi içilmelidir. Üzüm pekmezi içilirse ayaktaki yaralara faydalı olur. Dizanteriye karşı üzüm yaprağı usaresinden içilmelidir. Göz nezlesinde arpa unu ile üzüm yaprağı su ile hamur yapılarak göz üzerine konursa şifalı olur. Kan tükürmeye karşı üzüm yaprağı suyu içilmelidir. Baharda asmaların kesilen yerlerinden akan su egzama, bağırsak kanamaları, deri ve göz hastalıklarına karşı deva olarak kullanılır. Tohumlarından elde edilen üzüm yağı ishale karşı tavsiye edilmektedir. Üzüm yorgunluk gidericidir, beden ve zihin gücünü artırır, gözün görme gücünü destekler. Sinirleri yatıştırır, karaciğeri güçlendirir, kalp büyümesini önler, hazmı kolaylaştırır, kabızlığı giderir, tansiyonu düşürür ve tansiyonu düzenler. Üzüm basura ve romatizmaya iyi gelir. Taze üzüm çok yenirse şişmanlatır. Kuru üzüm kan yapar, cildi güzelleştirir, kanı tazeler. Sivilceleri yok eder. nekahet dönemini kısaltır."

    Prof. Dr. Karadeniz, "Koruk (ekşi üzüm) henüz olgunlaşmamış, ekşi, ham üzümdür. Üzüm koruğu suyu kalp rahatsızlıklarına ve ülsere iyi gelmektedir. Ezilmiş koruk üzüm kanserli uzva konulursa şifalı olmaktadır. İştah açar, göz ağrılarını dindirir. Kurdeşen hastalığına karşı koruk şerbeti peynir suyuyla içilmelidir. Fil hastalığında ekşi üzüm suyu sirke ile lapa şeklinde bacağa bağlanırsa şifa elde edilir. Hamilelikten kaynaklanan ayak ve bacak şişmelerinde koruk üzüm suyuna batırılan bir bez bu uzuvlar üzerine bağlanırsa şişler iner. Ham üzüm suyundan üç bardak aç karnına içilirse böbrek taşlarını eritir. Ham üzüm suyu fazla safra salgısını ve safradan kaynaklanan baş ağrısını keser. Ham üzüm suyu karaciğere faydalıdır. Asma yaprağı içerdiği tanen ile kabız, haricen ise kan durdurucu, sivilcelerde cerahat toplayıcı etki gösterir. Haricen taze yapraklar tavsiye edilirken, dahilen ise 50 gram yaprak 1 litre suda kaynatılıp günde 3-4 bardak içilir" şeklinde konuştu.

    JAZZ YAPMAAAA....:)

    Caz (Jazz) müziği her ne kadar 1880' lerde New Orleans'ta gelişmeye başladıysa da aslen kökeni Afrika' dır. Sömürgenin yaygın olduğu dönemlerde Amerika'ya getirilen siyahlar buraya kendi kültürel müziklerini de getirmişlerdir. Burada köle olarak çalışırken tarlalarda söyledikleri şarkılar cazın temeli olmuş ve 1920'lerin başında New York, Los Angeles ve Chicago'da yapılan kayıtlarla son şeklini aldı. O zamanlar birçok değişik akım cazın ortaya çıkışında yol gösterici olmuştur. Bunlardan biri melodilerin ve akorların eşliğinde simgesel olarak özgürlüğe kavuşma çabalarıydı. Bu akım bugün doğaçlama olarak tanımladığımız olaya liderlik etmiştir. Bir diğeri ise, siyahi Amerikalıların yarattığı blues ve ragtime gibi müzik türleriydi.

    Caz müziğinin neden ve nasıl Amerika'da ortaya çıktığını ve bu kadar farklı türde müziğin nasıl biraraya geldiğini anlayabilmek için, Afrikalıların kölelik Amerika'sındaki yaşamlarına göz atmamız gerekir. Afrikalı köleler Amerika'ya getirildikleri zaman yanlarına müzik aletlerini almalarına izin verilmemişti. Ama onlar müzikal zevklerini ve geleneklerini yanlarına almışlardı. Afrikalıların yüzyıllar önce yaptığı bu hareket, Avrupa müziğinin neden Afrika kökenli Amerikalılar tarafından çalındığında daha farklı duyulduğunu biraz da olsa anlamamıza yardımcı olabilir. Örneğin bazı köleler Avrupa kökenli kilise müziklerini, yöresel müzikleri ve dans müziklerini kendi müzik zevk ve geleneklerine uyacak şekilde değiştirdiler. Onların çocukları da atalarının müzikteki bu davalarının peşinden gittiler. Böylelikle bu müziksel tercih nesilden nesile devam etti.

    16 Şubat 2012 Perşembe

    Herhangi bir sabah
    Herhangi bir saatte
    Herhangi bir yatakta açıldı gözlerim
    Herhangi biri gibiyim yine
    Herhangi bir kahvaltı ediyorum
    Herhangi bir zeytin ağzımda
    Herhangi bir yere gitmek üzere giyiniyorum
    Herhangi bir pantolon üzerimde
    Herhangi bir ayakkabı ayağımda
    Herhangi bir kapıdan çıkıyorum, ardıma bakmadan
    Herhangi bir yere doğru
    Yalnız…

    herhangi bir yazar…
    Yine mi ayrılık?
    Suskunluk, özlem.
    Kalplerde kırıklık.
    Gözlerde donukluk.
    Nefeslerde tutukluk.
    Ve boşa sallanan mendil...
    Yine mi ayrılık?
    Sevgiye uzun bir ara.
    Melankoliye merhaba.
    Ağlamalar sessiz.
    Buram buram çaresizlik...
    Yine mi ayrılık?
    Umutsuz beklemeler.
    Uykusuz geceler.
    Bir şarkıda, bir kadehte sabahlar.
    Ömürler geçiyor yazık...
    Yine mi ayrılık?
    Dillerde neredesin.
    Düşlerde avuntular.
    Acaba gelecek misin?
    Gelirsen eğer;
    Kendini bende bulacak mısın?
    Ben beni kaybetmişken...

    Bir Ada Fenomeni: Vasilin Meyhanesi



    Adaya gelen ilk "istanbullular"ın anılarında Vasilin meyhanesi önemli bir yer işgal eder. Sadece onların mı? Adalıların anılarının önemli mekanlarından biridir Vasilin meyhanesi... Türküyle rumuyla önemli bir buluşma, kaynaşma, şakalaşma, "iki tek atma" yeri...

    Çanakkale ve Çardakta fıçıcılık yaparken mevsimlik işçiliğin canına tak dediği Vasil Efstratiu 1958 yılında eski belediye binasının yanındaki köşede yer alan dükkanı bankadan kredi kullanarak satın alır. Meyhane açar. Varlıklı bir adam değildir Vasil Bey bu yüzden çok çalışır. Kısa sürede borcunu öder.



    Meyhanesi kısa sürede adanın sevilen mekanlarından biri olur. Güleryüzlülüğü, efendiliği, yemeklerinin lezzeti ve en önemlisi neşelenince kemanını alıp dostlarına müzik ziyafeti çekmesi meyhaneyi en tercih edilen yer yapar.

    Kemanı Vasil Bey için çok değerlidir. Onu dükkanda tutmaz. Meyhanede çalacağı zaman evinden birisiyle getirttiğinde mutlaka "şifreli" ister evdekilerden. Gönderdiği kişiye anahtarlığını verir ve evden o anahtarlığı görmeden kemanı vermezler. Daha sonraları Almanyadan bir pikap getirtir Vasil Bey ve meyhanede muhabbetler koyulaşınca hafiften rumca ya da türkçe çalan bir plak döndürür.

    Her sabah evde bir kaşık reçel ve bir bardak sudan oluşan kahvaltısından sonra Vasil Beyin ilk işi balıkçı barınağına gitmektir. Erkenden balıklarını alır, arka denizde temizler ve hazırlar. Dükkanda kömür ızgarasını yakar, külle örter. Daha sonra diğer alışverişini yapar. Domatesli kalamarı, ahtapot salatası, kağıtta kaşarlı pastırması dillere destan olur.

    Adalılar için bir sosyal klup gibidir meyhane. Memurlar, esnaf, nadiren gelen turistlerin vazgeçilmez mekanıdır. Özellikle kış geceleri saat 22.00 den sonra lüks lambasının sarımtrak ışığında neşeli kahkahalar meyhanenin içinde kalmaz dışarı taşar. Hafta sonları daha çok rum ailelerdir müşterileri... Bir de daimi müşterileri vardır: en yakın dostları Osman Kaptan ve Fıçıcı Stelyo...Meyhanenin en büyük neşe kaynaklarından biri olan küçük oğlu Apostolun yerden fırlatarak oldukça yüksek tavana kağıt para yapıştırması numarasının sırrı tıpkı lezzetli ızgara köftesinin reçetesi gibi hala bilinmemekte...

    Çalışkanlığı, tevazusu ve yardımseverliği ile Vasil Bey adanın sevilen esnafından biridir. Bu özellikleri nedeniyle de uzun yıllar cemaat başkanlığı yapmıştır. Dürüstlüğü, adaletseverliği ve sağduyusu ile çeşitli anlaşmazlıklarda başvurulan güvenilir bir hakem olmuştur hep. Ama bir başka özelliği onu bir efsane haline getirmiştir, o da içki içme adabı. Sıkça rakı kadehini gösterip "bunu içmeyen ya delidir ya divanedir" sözünü hala sevenleri kadehi aldıklarında adını telafuz etmeden söyleyip onu anarlar.

    Her güzel şeyin geçici olduğu gibi adada da "zor zamanlar" başladığında Vasilin meyhanesi açık kalmak için direnir. Zaman gelir gidenler azalır, zaman gelir camı kapısı kırılır. Açıldıktan 24 yıl sonra Vasil Beyin Meyhanesi ada için bir devrin kapanması gibi kapanır.

    Meyhane binası hala yıllara tanıklık edercesine köşede boş olarak durur. Ada ve adalıların anılarında ise hep o dolu, nezih ve neşeli haliyle yer alır. Vasil Bey ise, değerli adalı BilsayKuruç hocanın dediği gibi, "Vasil müstesna meyhanesi, rakı adabına göre düzenlenmiş yaşamı ile Ada’nın aristokratı gibi..." anılarda yaşamaya devam eder.

    www.eksisozluk.com

    adanin bi de mitolojik oykusu var:

    poseidon'un ogullarindan biri olan kyknos adli bir kral yasarmis lapseki'de. thenes adinda bir de oglu varmis. thenes'in annesi oldugunde kyknos yeniden evlenmis ama uvey annesi thenes'e bir iftira atmis ve sahit olarak da bir kavalci bulmus. babasi bu iftirayi yutmus ve thenes'i bi sandiga koyup denize atmis. sandik simdi adi bozcaada olan adaya gelmis bi sekilde ve thenes oraya yerlesmis. adanin adi "thenedos" olmus.

    kyknos gunun birinde ogluna atilmis olan iftiranin farkina vardiginda thenedos'a gitmis barismak icin ama thenes babasinin gemisinin ipini kesmis ve onu reddetmis. ayrica bundan boyle adasina kavalcilarin gelmesini yasaklamis.

    13 Şubat 2012 Pazartesi

    Hiç,
    Bir insanı unutmak,
    Bir insandan vazgeçmek,
    Bir insani hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda
    kaldın mı hiç?
    ... Hani ölmüş gibi,
    Hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
    Her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
    ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
    Ne zor sey değil mi ölmediğini bilmek ,
    ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana,
    ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi
    sen hala bu kadar sevgili iken?
    Özlemek,
    bu kadar özlemek,
    etini kemiğini yakarcasına özlemek,
    çok kötü değil mi?

    * Can Dündar