ÜZÜM OTEL

ÜZÜM OTEL
ÜZÜM BAHÇE

10 Mart 2012 Cumartesi

Barbunya Pilaki Tarifi


Malzemeler

  • 1 kg barbunya
  • 4 adet domates
  • 2 adet kuru soğan
  • 1 çay bardağı zeytinyağı
  • 2 adet havuç
  • 2,3 adet acı sivri biber
  • Sarımsak
  • 750 ml kaynamış su
  • Tuz
  • Hazırlanışı
    Domates, sarımsak, soğan ve havuçları soyup yıkayın. Domatesleri ve soğanları yemeklik, havuçları ve sarımsakları ise enine daireler oluşturacak şekilde ince ince doğrayın. Zeytinyağını tencereye alın, soğanları ve havuçları ekleyerek orta ateşte pembeleşene kadar kavurun. Soğanlar pembeleşince salça ve domatesleri ekleyin ve 2–3 dakika karıştırarak eritin. Barbunyaları ekleyek birkaç dakika karıştırın. Sıcak suyu ilave edin, kısık ateşte barbunyalar yumuşayana kadar pişirin. Maydanozları bol suda yıkayın, ince ince kıyın.Yemeğinizi servis tabağına alın üzerine maydonozları ekleyin. Ilık ya da soğuk servis yapın.

    Rakı nasıl içilmeli?

    Bence rakı klasik ince yuvarlak uzun düz rakı bardağında içilmeli. Şimdiki artistik eğri büğrü bardaklarda değil. Bardağa rakı koyarken dudak payı çıktıktan sonra kalan miktarın yarısı kadarına önce rakı sonra buz gibi su konmalı ki aromanın tadı tam olarak alınabilsin. Sek rakı üzerine buz konuldu mu zaten masadan kalkarım ama ben rakı ve su konduktan sonra üzerine buz konulmasına da karşıyım. Nedenine gelince rakı ve su hassas bir dengedir. Buz konulduğunda bir süre sonra buz eriyeceği için denge bozulur, ilk yudum ve son yudumun tadı aynı olmaz. Acı ve ekşiyle birlikte rakı içilmemelidir. Çünkü hem acı hem de ekşiden sonra dil tadı düzgün şekilde alamaz. Rakı sek içilir, çerezle içilir, soğuk sıcak mezelerle içilir, kırmızı etle içilir, beyaz etle içilir. Dünya'da böyle bir içki daha yoktur. (Komşunun taklitlerini dikkate almıyorum). Rakı dostlarla içilir. Keyifle içilir.

    Rakı haricen tentürdiyot, dahilen antibiyotiktir. Dozunu bilmek gerekir. Rakı biter muhabbet biter, muhabbet biter rakı biter. Hepinize bol keyifli rakı sofraları dilerim.

    Bence rakı klasik ince yuvarlak uzun düz rakı bardağında içilmeli. Şimdiki artistik eğri büğrü bardaklarda değil. Bardağa rakı koyarken dudak payı çıktıktan sonra kalan miktarın yarısı kadarına önce rakı sonra buz gibi su konmalı ki aromanın tadı tam olarak alınabilsin.

    Rakı sofrası terimleri ....

    Akü doldurmak: İçki içmek.

    Altlık: Rakı sofrasında girizgâh olarak verilen meyve, çerez.

    Amberiye: Eski dönemde ayyaşlar arasında rakıya verilen ad.

    Ara kahvesi: Rakıya ara verilip içilen kahve.

    Arak resmi: Osmanlı'da rakı satışlarından alınan vergi.

    Arif : Rakı mezesinde terbiyesiyle herkesten saygı gören.

    Atmak: Bir tek içki içmek.

    Araknuş: Rakıcı.

    Aş: Meze.

    Bitirimhane: Meyhane.

    Bâdenuş: İçkici.

    Bekri: İçki düşkünü.

    Bezm-i âlem: Eğlence meclisi.

    Cura: Rakının son yudumu.

    Çekizlemek: İçki içmek.

    Fırt: Yudum.

    Gagayı ıslatmak: İçmek.

    Günah: Eğlence yerlerinde ödenen hesap tutarı.

    Hımdım: İçkili alem.

    İbrik-i mey: Rakı ibriği.

    İşarethane: Meyhane.

    Lodos yemiş: İçkiyi fazla kaçırmış kimse.

    Matizci: Sarhoşları dolandıran hırsız.

    Mazot: İçki.

    Mideyi ateşlemek: Alkol almak.

    Narkoza girmek: İçki içerek sızmak.

    Okkalık: Her akşam bir okka rakı içen.

    Pangodoz: Ayyaş.

    Paşa: Kıvamında sarhoş.

    Piyijlenmek: Rakı içmek.

    Rakıntı: Rakı içme.

    Rindan masası: Rintlerin içki meclisi, rakı sofrası.

    Seftelemek: İçkiyi kana kana içmek.

    Sızırım yeri: Meyhane.

    Sazaki: Sızıp kalma.

    Sulu iftar: Ramazan'da orucu içki sofrasında açmak.

    Tabanca: İçki şişesi.

    Terakki etmek: Nurullah Ataç'ın rakı içmek yerine kullandığı söz.

    Ustura: Alkol derecesi yüksek içki.

    Uydurmak: Gizlice içki içmek.

    Yapındırmak: İçki içmek.

    Yaralı kalmak: Yeterince içki içmemiş olmak.

    Yatak: İçki, bira bardağı.

    Yolluk: Son rakı.

    Yuvarlamak: Tek rakıyı bir yudumda içmek.

    Züğürt yaylası: Yoksul ayyaşların toplanma yeri

    4 Mart 2012 Pazar

    bozcaada da kalktığımda terasın kapısını açtığımda süper bir deniz ve gökyüzü ile karşılaştım....derin bir nefes aldım ve işte bu denize girmek istiyorum diye hemen kardeşimi uyandırdım...kaldığımız bozcaada otelde sadece kahvaltı veriyorlardı, ama zaten akşam yemeği güzel yenmeliydi bence...
    Kahvaltıya indiğimizde,bozcaada otelin harika küçük bahçesinde çaylarımızı yudumlarken ki ve kuş sesleri arasında yapılan kahvaltının tadını sanıyorum hiçbir şeye değişmem....kahvaltıdan sonra denize nasıl gideceğiz diye düşünürken, otel sahipleri bize eğer arabanız varsa 2-3 koy var ya da yoksa dolmuşlar sizi götürüyorlar dediler...aslında yürüyemezmiyiz diye sorduğumuzda ise kiralayabilirsiniz dediler...herhalde hayattaki en büyük biri bisiklete binemeyişimdir...dolayısı ile araba ile koylardan birine gittik, ve yolda yapılan müstakil evlerin sadece taş evlerden oluştuğunu gördük (daha sonradan öğrendik ki Bozcaada olduğu için yapılaşmaya izin verilmiyormuş ve sadece de adanın yapısına uygun olması içinde taş ev olması gerekiyormuş, umarım sonradan bozulmaz...) gideceğimiz koya yaklaştığımızda üzüm bağları dikkatimi çekti, meğerse şarapcılıkta Bozcaada'da yıllardır yapılıyormuş..


    bozcaada koya geldiğimizde denizin mavisi ve kumsal harikaydı...koyları özel işletmeler almış ama bence başarılılar(zaten çoğunu da İstanbullular işletiyor)....elbetde o işletmeye bağlı olmayabilirsiniz de... denize girince birden buz gibi bir denizle karşılaştım, hava 30-35 derece olmasına rağmen buz gibi bir denize elbetde girince alışıyorsunuz ve bizim girdiğimiz koy, diğer koylara göre daha açık olduğu için soğuktu, genelde küçük çocukları olan aileler diğer koyları tercih ediyorlardı....sabahtan akşama kadar orda kaldık ve tam akşam çıkarken yalnız şezlongları çekmek istedim....akşam otele geldik ve akşam yemeği için acaba nereye gitsek diye düşünürken dışarıda karar veririz dedik....bozcaada pansiyon


    bozcaada da oluruzda, balık ve şarapsız bu adadan gidilirmi dedik gülerek ve hemen ev yemekleri yapan bir yere gittik, o akşam orada harika müzikler eşliğinde balık, şarap ve sohbetlerle akşamımızı bitirdik...otele döndüğümüzde terasa çıktığımda gökyüzünde o kadar çok yıldız vardıki, karanlıkda oturup yıldızları seyrettim acaba kayan bir yıldız görebilecek miyim diye ama göremedim tabiki

    Batıklar...

    Ayvalık’tan daha kuzeye, Çanakkale nın girişinde çok önemli bir konumda bulunan Bozcaada’ya ulaştığımızda ise, başka bir sürpriz bizi bekliyordu. Karşımızda eski bir süngerci, Kerim Kılavuz vardı. Türkiye’de bugüne kadar kazısı yapılan batıkların tamamının süngerciler rehberliğinde bulunduğu düşünülürse, alacağımız bilgilerin önemi daha artıyordu. Bozcaada yakınında, kuzeydoğudaki sığlıkta bir kiremit batığı ile karşılaşılınca, bu yeni dostun önemi açıkça belli olmuştu. Soğuk yüzey akıntılarının çok güçlü olduğu bölgedeki bu batık, 2-4 metre derinliğinde uzun bir hat boyunca uzanan bir kiremit yığınından oluşuyordu. Tamamı yıllar içinde birbirine kaynamış yığında; düz, oluklu ve üçgen pahlı yüzlerce çatı kiremidi bulunuyordu. Güçlü akıntı ve fırtına nedeniyle sığlığa çarparak batan bir Bizans gemisine ait olduğunu düşündüğümüz kalıntıların bulunduğu alandan ayrılarak, güneye doğru bölgenin ikinci batığına yöneldik.
    bozcaada da Araştırma gemisi Piri Reis’i adanın güneydoğusundaki küçük bir koyun önünde demirledikten sonra yaptığımız dalışta, koyun içinde yaklaşık 3-5 metre derinlikte bu defa binlerce parçadan oluşan tabaklarla karşılaştık. Değişik ölçülerdeki tabakların yanı sıra, irili ufaklı kâseler ile pipo parçaları da etrafa saçılmış durumdaydı. Deniz tabanında kırık tabak parçalarının yanı sıra, bir bölümü kumun altında kalmış, kümeler halinde çok sayıda tabak görülebiliyordu.bozcaada da Genellikle aynı renklerden oluşan tabaklarda yine aynı tür süslemeler bulunuyordu. 18-19. yüzyıl Osmanlı dönemine ait bir gemide kargo olarak taşındığını düşündüğümüz tabaklar, geminin kıyıya yakın sığ bir yerde batmış olması nedeniyle, zaman içinde fazlasıyla tahrip olmuştu.bozcaada

    Bozcaada Tarihi

    XVI. yüzyılın sonlarında bozcaada nın nüfus durumu hakkında bilgi mevcuttur. 3.Mehmet devrine ait bir tapu defterine göre Bozcaada padişah hasları arasında olup ada da beş küçük mahalle halinde 242 Hıristiyan hanesi oturmakta idi; müstahfız olarak 37 nefer olup ayrıca 18 Müslüman hanesi mevcuttur; müstahfızlarında aileleri ile birlikte olduğu muhakkaktır. Kanuni devrine ait bir diğer tapu-tahrir defterinde bu sayının daha düşük olduğu görülmektedir; buna göre adada 63 Hıristiyan, 18 Müslüman hanesi vardı.1646'da adadaki muhafızlar 73 neferden ibaretti.1676'da Kalede 40 topçu, 20 Cebeci vardı.Kale dizdarları bu neferlerden boşalan kadroları ehil kimseleri tayin ettirmek suretiyle tamamlarlardı.

    Girit savaşları dolayısıyla Venedik ile yapılan mücadele Osmanlı donanmasının başarısızlığı sebebiyle Çanakkale boğazı civarına sıçramıştı. bozcaada muhafızı Vezir Abaza Ahmet Paşa'nın asker hususunda tedbirsiz ve basiretsiz davranması bu müstahkem kalenin ve bozcaadanın muhasarasının daha dokuzuncu gününde 13 Temmuz 1656 (20 Ramazan 1066) da Venedik eline geçmesine sebep oldu. Fakat Venedikliler bir yıl bile muhafaza edemediler. Köprülü Mehmet Paşa'nın sadarete getirilmesiyle birlikte Osmanlı Devleti Bozcaada'nın geri alınması için derhal harekete geçti. Kurt Paşa emrinde 5000 muharip 25 Ağustos 1657'de adanın Değirmendere arkasındaki Kemer-deresi mevkiinde karaya çıkarıldı.; Gözcü tepesi (Göztepe) üzerinde metrisler açıldıktan sonra, 28 Ağustosta adanın güneyinde Tekfur bahçesi mevkiinde kaleden üzerlerine gelen büyük bir müfrezeyi mâğlup edip 500 kişi kılıçtan geçirilip 200 kişide esir alınmıştı; Köprülü askeri teşvik sadedinde yardımdan hâlî kalmayarak iki top ve 500 askeri bozcaada daki Osmanlı askerini takviye için gönderdi. Nihayet adadaki Venedikliler muhasaranın altıncı gününde kale duvarlarını lâğım ile atıp, 36 veya 47 topu birkaç gün faaliyetten alıkoyacak şekilde çiviledikten sonra bozcaada halkını erzak ve mallarını alarak 30 Ağustos 1657 gemiler binip adayı terk ettiler. Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Köprülü Mehmet Paşa Bozcaada'ya gelerek kalenin yıkılmış, harap edilmiş yerlerinin tamiri edilmesi için bizzat emir verdi ayrıca kasabada gerekli tamir ve imar yaptırdığı gibi ibadet yerlerini de tamir ettirdi; kendi parasıyla hayli imar ve hayır eserleri vücuda getirdi ki çağdaş kaynaklarda zikredilmemesine rağmen adı ile anılan câmii bu arada yaptırmıştır. Bozcaada 5 Temmuz 1697'de Kaptan-ı Derya Mezemorta Hüseyin Paşa'nın Venedik amirali A.Molino idaresindeki Venedik donanmasına karşı kazanılan bir Türk deniz zaferine şahit olmuştur ki tarihte ismi Bozcaada deniz savaşı diye anılır. . Bu mücadele de Kaptan-ı Derya Hüseyin paşa donanmasını Venedik ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Bu mücadelelerden sonra adada 1911-1912 yılına kadar önemli bir mücadele meydana gelmemiştir.XVI. yüzyılın sonlarında adanın nüfus durumu hakkında bilgi mevcuttur. III. Mehmet devrine ait bir tapu defterine göre Bozcaada padişah hasları arasında olup ada da beş küçük mahalle halinde.....